Author: Tulinberova

Koruyucu tedbirler şart

Koruyucu tedbirler şart

Trafik kazalarının adadaki sıklığının, bir dizi karmaşık faktörün etkileşiminden kaynaklandığını düşünüyorum. Bu faktörler, adanın coğrafi, demografik ve sosyo-ekonomik özelliklerinden, yol durumundan ve trafik kurallarına dikkat edilmemesi, gibi sürücü davranışlarına kadar geniş bir yelpazede incelenebilir. Özellikle, coğrafi faktörlerin eğimli veya dar yolların sürücüler için zorlu koşullar oluşturmasıyla kazaları artırabileceğinide belirtmek önemlidir. Ayrıca, genç sürücülerin deneyimsizlikleri ve yaşlı sürücülerin reflekslerindeki azalma gibi demografik faktörlerin de etkili olduğunu görüyoruz. 

Sosyo-ekonomik durumun da trafik kazalarını etkilediğini gözlemliyoruz. Düşük gelir düzeyine sahip bölgelerde araç bakımının ve yol güvenliğinin ihmal edilmesinin yaygın olduğu biliniyor. Alkol kullanımı gibi riskli davranışların ise trafik kazalarında etkisi büyüktür. Bu gibi kişilerin daha sık kaza yaptığı da tesbitler arasındadır. Yol durumu da kazaları etkiler, çünkü bozuk yollar veya yetersiz işaretler sürücülerin güvenli sürüşünü engelleyendir. 

Trafik kurallarının uygun şekilde uygulanmaması da ayrı bir kritiktir. Hız sınırlarına uyulmaması veya emniyet kemeri takılmaması gibi durumlar, kazaların sayısını artırabilir. Ayrıca, trafik denetimlerinin yetersiz olması da sorunu kötüleştirebilir. 

Sürücü davranışları da trafik kazalarının önemli bir nedenidir. Dikkatsiz sürüş, cep telefonu kullanımı, yorgunluk veya stres gibi durumlar kazaları tetikleyebilir. Agresif sürüş de önemli bir risk faktörüdür. 

Taraflarca trafik kazalarının azaltılması için bütüncül bir yaklaşım benimsenmelidir. Coğrafi, demografik, sosyo-ekonomik ve davranışsal faktörlerin dikkate alınması gerekir. Ayrıca, kazaların azaltılması ve trafik güvenliğinin artırılması için aylara, cinsiyete ve yaşa göre istatistiksel verilerin kullanılması son derece önemli olup bu veriler devamlı incelenmeli ve koruyucu tedbirler alınmalıdır. 
İncelemele bakıldığı zaman, kış aylarında kazaların arttığı ve genellikle erkek sürücülerin daha fazla kaza yaptığı gözlemlenmiştir. Bu veriler, önleyici önlemlerin alınmasına ve trafik güvenliğinin artırılmasına yardımcı olacaktır. Genç sürücülere yönelik ehliyet eğitimlerinin sıklaştırılması veya yaşlı sürücülere yönelik sağlık kontrollerinin düzenlenmesi gibi tedbirlerde gündemde yerini korumalıdır. 

Tüm bu verilerin düzenli olarak toplanması ve analiz edilmesi, trafik güvenliği politikalarının etkin bir şekilde uygulanmasına yardımcı olabilir ve kazaların azalmasına katkıda bulunabilir. 
Geçenlerde bir annenin trafik kazasında kaybettiği oğlu için sosyal medyadan yaptığı paylaşım kanaatimce dün kutlanan anneler gününün en üzüntü verici ve yüreklere kazınan yazılımı idi! Ne yazmış anne yeniden okuyalım; 
“Bugün 100 gün oldu çimen gözlüm… 
Gözlerinden bizi mahrum bıraktılar.” 
Ve, bir de kazayı yapanları Allah’a havale edişi vardı ki,bu yakarış unutulacak gibi değildir. Hiç kimse trafiğe çıkarken aman bu gün kaza yapayım asla demez ancak kuralları ihlal nedeniyle kazaya sebebiyet verenler vardır. Çoğu zaman da kendi canlarından olan sürücülerde gib! 
O zaman; Seyahat ederken, dikkatinizi her zaman yola verin. Hız sınırlarına uyun, cep telefonunu kullanmayın ve emniyet kemeri takın. Diğer sürücülere saygı gösterin ve yolu paylaşın. Öncelikle güvenliğiniz ve diğer yolcuların güvenliği önemlidir. 
Bu güne sloganımız mı? Güvenli sür, hayat kurtar!

Tasarruf şart

Tasarruf şart

Bilindiği üzere KKTC hükümeti, hayat pahalılığı için yılda üç kez kamuda çalışan kesime maaş düzenlemesi yapacağı hususundaki kararlarına ilişkin yasayı meclisten geçirmiştir. 2024 Yılının ilk artışı ise bu ay, Mayıs sonu itibarıyla maaşlara yansıtılacaktır. 

Başbakan Sayın Ünal Üstel, mecliste yaptığı konuşmada asgari ücretliler ve özel sektör çalışanları için de bu konuda gerekli düzenlemenin yapılabilmesi açısından çalışmaların yapıldığını kürsüden açıklamıştır. Maaşların zamanında ödenmesi, çalışan kesim kadar esnafın ve çarşının memnuniyetini oluşturmaktadır. Maaşların zamanında ödenmesi çalışan kesmin vazgeçilmezidir. CTP’nin maliye bakanlığını üstlenmiş olduğu dönemde taksitli maaş ödeme konusundaki açıklamaları halen unutulmamış ve hafızalardan silinmemiştir. 

Dünya ekonomik şartları gereği dövizin yükselmesinin ada ekonomisi üzerindeki etkileri önemlidir. Çünkü adalar genellikle dış ticarete bağımlıdır. Yükselen döviz kurları, ithalat maliyetlerini artırarak enflasyonu tetiklemektedir. Kullanılan para biriminin değer kaybetmesine yol açabilmekte ve bu durum, turizm gibi döviz geliri sağlayan sektörleri olumlu etkileyebilirken, ithalata dayalı sektörleri olumsuz etkilemektedir. 

Bütün bu konulara çözüm arayışı elbette iktidarın gündeminde mevcut olması gerekendir. İzlediğimiz kadarıyla bu konulara çözüm Anavatan Türkiye ile işbirliği sayesinde olmaktadır. Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz ile Sayın Ünal Üstel’in yapmış olduğu son Ankara ziyaretindeki görüşmelerinde, alınan ve alınacak tedbirlerin göz ardı edilemeyeceği aşikardır. 

Nitekim Sayın Üstel, yaptığı açıklamada “Tüm konu başlıklarını ele aldık, projelerin kısa süre içerisinde tamamlanması ve halkımızın hak ettiği hizmete ulaşması için canla başla çalışıyoruz. Şunu açıkça vurgulamakta fayda görüyorum, Kıbrıs Türk halkının ihtiyacı olan büyük projelerin, yatırımların ve reformların yıllar boyunca gerçekleşmemesinin belki de en büyük sebebi, istikrar ve iradeden yoksun siyasi dönemler olmuştur. Yaşayarak gördük ki, bir yerde istikrar yoksa, orada gelişim de yoktur, yatırım da yoktur. Bunu halkımız iyi bilmektedir.’ demiştir. 

Esnafın hayat pahalılığı konusundaki tutumu ve tüketici davranışları, genellikle ekonomik koşullar ve tüketici talepleriyle yakından ilişkilidir. Hayat pahalılığı, esnafın maliyetlerini artırabilir ve kar marjlarını azaltabilir. Bu durumda, esnafın ürün fiyatlarını artırması kaçınılmaz hale gelebilir. Ancak, esnafın bu duruma yönelik tutumu ve tüketici davranışları, uzun vadeli müşteri ilişkileri ve işletme sürdürülebilirliği açısından önemlidir. 

Esnafın hayat pahalılığına yönelik tutumu, öncelikle müşteri memnuniyeti ve sadakati üzerine odaklanmalıdır. Fiyatları artırmak zorunda kalan esnaf, müşterilerine bu durumu anlayışla ve şeffaflıkla açıklamalıdır. Ayrıca, kaliteli ürün ve hizmet sunarak müşterilerinin güvenini kazanmalı ve uzun vadeli ilişkiler kurmalıdır. 

Tüketici davranışları açısından ise, tüketicilerin daha bilinçli alışveriş yapmaları teşvik edilmelidir. İndirim ve kampanyalarla tüketicilerin bütçelerine katkıda bulunulması da ayrı bir alternatif satış şekli olabilir. Tüketiciler de lüzumsuz tüketimden vazgeçilmelidir. 

Bu güne bırakacağımız pahalılıkla ilgili sloganımız mı? “Mali Güvenlik İçin Tasarruf Şart”

Eleştirmek yerine çözüm sun!

Eleştirmek yerine çözüm sun!

KKTC’de hep birlikte yaşamakta olduğumuz olumlu olaylar gibi olumsuz sorunlarıda birlikte yaşıyoruz.Biliyoruz ki dünyada güllük gülistanlık olan bir yer bulmak imkansız! Dünya konjonktüründe ekonomik,sosyal ve siyasi olayları izliyoruz. Ülkemize yansıyan problemlere ve içte yaşanan bir takım sorunlara yasama, yürütme ve yargı yolu ile çözüm ve önlemler için tedbirler ilgili merciler tarafından alınmaktadır. 

Yönetimlerde biliyoruz ki, bir sorunu çözmek için ilk adım, problemi anlamaktır. Problemi tanımlamak ve kapsamını belirlemek, çözüm sürecinin temelidir. Bu aşamada, problemi neden ortaya çıktığını ve hangi etkileri olduğunu anlamak önemlidir. Sorunun çözümü için gereken kaynaklar ve zaman da bu aşamada belirlenmelidir. 

Çözüm teknikleri ile ilgili olarak teorik bilgilerden yararlanmak ve bu bilgileri yerel uygulama son derece önemlidir. Şöyle ki! Problemi anladıktan sonra, analiz etme aşamasına geçilir. Bu adımda, sorunun kök nedenlerini belirlemek için detaylı bir inceleme yapılır. Veri toplama, analiz etme ve sonuçları değerlendirme bu sürecin temel adımlarıdır. Analiz süreci, sorunun karmaşıklığına ve kapsamına bağlı olarak değişebilir, ancak her durumda dikkatlice yapılmalıdır. 

Analiz sürecinin tamamlanmasının ardından, çözüm arama aşamasına geçilir. Bu aşamada, problemi çözmek için farklı yaklaşımlar ve stratejiler değerlendirilir. Bu aşamada yaratıcı düşünme ve problem çözme becerileri ön plana çıkar. Farklı seçeneklerin avantajları ve dezavantajları dikkate alınarak en uygun çözüm belirlenir. 

Belirlenen çözüm stratejisi uygulanmaya başlandığında, son aşama olan uygulama başlar. Bu aşamada, seçilen çözüm stratejisinin pratikte uygulanması için gerekli adımlar atılır. Bu adımların başarılı bir şekilde uygulanması, sorunun çözümüne ve istenen sonuca ulaşılmasına yardımcı olur. 

Ancak, çözüm süreci genellikle lineer değildir ve bazen geri dönüşler gerektirebilir. Bu durumda, yeni bilgiler ve deneyimler ışığında çözüm stratejisi revize edilebilir ve süreç yeniden değerlendirilebilir. Esneklik ve adaptasyon, sorunların etkili bir şekilde çözülmesinde önemli bir rol oynar. 

Problemlerin çözümünde insan kaynağının önemi, çeşitli açılardan değerlendirilebilir. İnsanlar, problem çözme sürecinde kritik bir rol oynarlar ve başarılı sonuçların elde edilmesinde belirleyici faktörlerden biridirler. 

İlk olarak, insanlar, çeşitli bakış açıları ve deneyimlerle donanmış olmaları nedeniyle problem çözme sürecine farklı perspektifler getirebilirler. Farklı arka planlara ve uzmanlık alanlarına sahip olan bireyler, sorunun farklı yönlerini görebilir ve çözüm için çeşitli yaklaşımlar önererek yaratıcı çözümlerin ortaya çıkmasını sağlarlar. 

İkinci olarak, insanlar, problem çözme sürecinde işbirliği ve iletişim becerileriyle ön plana çıkarlar. Bir ekip olarak çalışırken, farklı yeteneklere sahip bireylerin bir araya gelmesi, sorunların daha etkili bir şekilde ele alınmasını sağlar. İyi bir iletişim, fikir alışverişi ve bilgi paylaşımı, çözüm sürecinin daha verimli olmasını sağlar. 

Üçüncü olarak, insanlar, problem çözme sürecinde duygusal zeka ve empati gibi becerilerle ön plana çıkarlar. Empati, başkalarının bakış açısını anlama ve duygusal olarak bağ kurma yeteneği sayesinde, sorunların kök nedenlerini daha iyi anlayabilir ve çözüm için daha uygun stratejiler geliştirebilirler. 

Ayrıca, insanlar, problem çözme sürecinde esneklik ve adaptasyon becerileriyle ön plana çıkarlar. Zamanla değişen koşullara hızlı bir şekilde uyum sağlama yeteneği, beklenmedik durumlarla başa çıkma ve çözüm stratejilerini revize etme kabiliyeti, başarılı sonuçların elde edilmesinde kritik öneme sahiptir. 
Bu güne sloganımız mı? “Eleştirmek yerine çözüm sun!”

Tüketim ve rekabet

Tüketim ve rekabet

Tüketici, imalatçı ve üretici olarak, modern toplumun sürdürülebilirliği için büyük öneme sahip olduğumuzu unutmamalıyız. Bu rollerimiz çevre, ekonomi ve toplum üzerinde doğrudan etkiye sahiptir. 

Tüketici olarak, satın aldığımız ürünlerin ve hizmetlerin etkilerini değerlendirmeli ve seçimlerimizi buna göre yapmalıyız. Sürdürülebilir tüketim alışkanlıkları benimsemek, atık üretimini azaltmak ve çevreye duyarlı ürünleri tercih etmek, doğal kaynakların korunmasına ve çevrenin korunmasına katkıda bulunacaktır. 

İmalatçı olarak, ürettiğimiz ürünlerin çevresel etkilerini azaltmak için sürdürülebilir üretim yöntemleri ve malzemeler kullanmalı, karbon ayak izini azaltmalı, atıkları minimum seviyeye indirmeli ve geri dönüşümü teşvik etmeliyiz. Ürünlerin kullanım süresini uzatmak için kaliteli ve dayanıklı ürünler üreterek kaynakların verimli kullanımını sağlamalıyız. 

Üretici olarak, işletme faaliyetlerimizi çevresel ve toplumsal açıdan sürdürülebilir hale getirmek için çaba göstermeliyiz. İş sağlığı ve güvenliği standartlarına uygun çalışma koşulları sağlamalı, çevreye duyarlı üretim süreçleri geliştirmeli ve toplumsal sorumluluk projelerine destek vererek işletmelerimizin topluma karşı olan sorumluluğunu artırmalıyız. 

Tüketici, imalatçı ve üretici olarak, çevresel ve toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirirken ekonomik sürdürülebilirliği de göz önünde bulundurmalıyız. Ekonomik olarak sürdürülebilir olmak, işletmelerin karlılığını artırırken toplumsal refahı ve çevreyi korumayı da hedefler. 

Bu nedenle, hem tüketici, hem imalatçı hem de üretici olarak, sürdürülebilirlik ilkelerine uygun hareket etmeli, doğal kaynakları korumalı, atıkları en aza indirmeli ve gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeliyiz. Bu, hem şimdiki hem de gelecekteki kuşakların refahı için önemli bir adımdır. Atılacak adımlarda son derece dikkatli olmalıyız. 

Üretici, tüketici ve imalatçılar, piyasadaki fiyat dengesinin oluşmasında önemli roller üstlenirler. Üreticiler, ürettikleri mal veya hizmetlerin fiyatını belirlerken, maliyetlerini, talep koşullarını ve rekabeti göz önünde bulundururlar. Tüketici ise, belirli bir mal veya hizmet için ne kadar ödemeye razı olduğunu belirler ve bu talep fiyatının oluşmasında etkilidir. İmalatçılar ise, hammaddelerin temininden ürünün piyasaya sunumuna kadar olan süreçte fiyatları etkileyebilirler. 

Arz ve talep ise, fiyat dengesinde belirleyici bir rol oynar. Talep ne kadar yüksekse, fiyatlar da o kadar yüksek olabilir; ancak, arz talepten fazlaysa, fiyatlar düşebilir. Üreticiler, talebi karşılamak için arzlarını ayarlarlar ve bu da fiyatların belirlenmesinde önemli bir faktördür. 

Piyasadaki rekabet de fiyat dengesini etkiler. Rekabetçi bir ortamda, üreticiler fiyatları düşük tutmak zorunda kalabilirler; aksi takdirde, tüketiciler rakip ürünlere yönelebilirler. 

İktidarın sorumluluğu ise, piyasadaki fiyatların adil ve rekabetçi olmasını sağlamaktır. İktidar, fiyatların tekelleşme veya diğer haksız fiyatlandırma uygulamaları tarafından manipüle edilmesini önlemek için çeşitli tedbirler alabilir. Bu tedbirler arasında, rekabeti teşvik etmek, tüketiciyi korumak ve piyasa düzenlemeleri yapmak yer alabilir. 

Netice olarak, üretici, tüketici ve imalatçılar arasındaki etkileşim, fiyat dengesinin oluşmasında kritik bir rol oynar. İktidarın da adil ve rekabetçi bir piyasa ortamı sağlamak için sorumlulukları vardır. Bu faktörlerin dengeli bir şekilde çalışması, sağlıklı bir ekonomik sistem için önemlidir. 

Ülkemizdeki fiyat artışını devamlı eleştirirken eğer tüketiciler kendilerine düşen görevi yapamazlarsa, tüketim alışkanlıklarını değiştirerek ve azaltarak davranış sergilemezlerse ve ikame mallara yönelmezlerse, yaşanan her ekonomik krizde sorunlar bitmeyecektir. Bu güne bırakacağımız söz “Tüketici davranışlarını anlamak, ihtiyaçlarına daha iyi hizmet etmenin anahtarıdır.” Bu anahtarı kullanabilmek, ihtiyaçların giderilmesi için açılacak kapıda mevcut olacaktır.

Şüpheyi beslemek

Şüpheyi beslemek

Ramazan, sahur ve iftarlar sonrası Nisan ayı, karşılanan bayram ile taçlandı. Bayram yaşandı ve sona erdi. Bayramı sevinçle geçirenler kadar evinde hüznü ve acıyı yaşayanlar da vardı. Hayatın döngüsünde duyguların ön plana çıktığı günlerin anılara eklendiğini gördük. 

Büyük bir heyecan içerisinde son bulan bayram havası, artık tatil döneminden sonra işlerin yoğunluğuyla değişecek. Herkes, günlük rutinlerine dönecek.Ama bayramın ve dinlenebilmiş olmanın getirdiği o sıcaklık, insanların yüzlerinde huzur olarak parlacak. Ziyaretler, bayramlaşmalar, geride kalmış, bir diğer bayramı beklenilir kılmıştır.Evlerde ise bayramın yorgunluğu atılmış, temizlik ve düzen zamanı hafta sonu sağlanmıştır. Tatilin tadı çıkarılmış, anılarına eşlik eden fotoğraflar albümlerden ziyade sosyal medya hesaplarına yerleştirilmiştir. 
Şimdi bayram sonrası herkesin kendine koyduğu hedefleri, yeni başlangıçlar ve planlarlar devreye girecektir. 
KKTC halkımızın büyük bir çoğunluğu bayramı evinde geçirmiştir. Tatil, genellikle çalışma hayatından veya günlük rutinden uzaklaşarak dinlenmek, eğlenmek ve yeni deneyimler yaşamak için ayrılan zaman dilimi olduğunu biliyoruz. Tatilin insanların ruhunu ve bedenini dinlendirmesi, stresi azaltması ve yenilenmesi üzerinde olumlu etkileri vardır. Bayram nedeniyle aile ziyaretlerinin aile büyüklerine yapılmış olması ile iş yoğunluğu nedeniyle bir çok hasret giderilmiş ve bu moral ve motivasyon olarak yüzlere yansıyan olmuştur. Bayramda en çok çocuklar mutluluğu yaşamış dersek doğrudur. Çünkü bayram harçlığı onların her zamanki sevinci olmuştur. 
Bir de tatilini yurt dışında geçiren aileler vardır. Biliyoruz ki tatilin maddi durumla doğrudan bir ilişkisi bulunmaktadır. Yurtdışında tatil yapmak genellikle ekonomik bir gereklilik gerektirir. Seyahat masrafları, konaklama, yeme içme ve eğlence harcamaları tatil bütçesinin önemli bir kısmını oluşturur. Dolayısıyla, tatil yapmak bazen kişinin maddi durumuna bağlıdır. Daha yüksek gelire sahip olanlar genellikle daha sık ve lüks tatiller yapabilirken, daha sınırlı gelire sahip olanlar için tatil yapmak daha zor olmasına rağmen taksitli turlara da katılım bu bayramda da fazlası ile vardı. 
Tatil sonrası, tatilin maddi durumla ilişkisi birçok kişi için aile bütçesinde bir dengleme eylemi gerektirir. Bir yandan tatilin getirdiği dinlenme ve eğlence fırsatlarından yararlanmak isterken, diğer yandan maddi durumlarını göz önünde bulundurmak bayram sonrasının ödeme güçlüğünü de beraberinde getiren olmaktadır. 
Atalarımızdan kalma deyimlerin hayatta önemi büyüktür! Ne demişlerdi “Ayağını yorganına göre uzat” Zaman bunu gerekli kılıyor. Dünyada yaşanan ekonomik kriz yansımaları şiddetli fırtına haline gelmeden önlemleri yediden yetmişe almak gerekiyor. Ülkemiz hepimizin kalıcı ikametgahıdır. Koruyup kollamak herkesin görevidir. 
Vazgeçilmesi gereken davranış şekilleri vardır. 
“Müzevirlik etmek” hoş birşey değildir! 
Bu güne söz olsun “Dezenformasyon, gerçeği karartırken, şüpheyi besler.” 
Unutulmaması gereken! Yasama, yürütme ve yargı görevinin başındadır…

Şükretmek mutluluğun artışıdır

Şükretmek mutluluğun artışıdır

Ramazan Bayramı, İslam dünyasının en kutsal ve sevinç dolu bayramlarından biridir. Her yıl Ramazan ayının sonunda, oruç tutmanın ve ibadetlerin ardından kutlanır. Ancak Ramazan Bayramı, sadece bir dini kutlama değil, aynı zamanda manevi derinliklerde bir arınma ve birlik duygusunun simgesidir. 

Ramazan ayı boyunca Müslümanlar, oruç tutarak manevi arınmayı ve ibadetlerini yerine getirerek ruhsal bir yolculuğa çıkarlar. Bu dönemde sabır, şükür, bağışlama ve dayanışma gibi değerler ön plana çıkar. Oruç tutmak, kişiyi hem fiziksel hem de manevi olarak disipline eder, içsel güçlerini keşfetmelerini sağlar. 

Ramazan Bayramı, aynı zamanda sevdiklerle bir araya gelmenin, birlik ve beraberliğin simgesidir. Bu özel günlerde aileler, dostlar ve komşular bir araya gelerek sevgi ve hoşgörü dolu anlar yaşarlar. Bayram namazı, toplumun bir araya gelmesini ve birlik duygusunu pekiştirir. 

Bu bayram, paylaşma ve yardımlaşma ruhunu da canlandırır. Zekat ve fitre gibi yardım kuralları, Müslümanları ihtiyaç sahiplerine destek olmaya teşvik eder. Ramazan Bayramı, insanların yardımlaşma ve dayanışma duygularını güçlendirir, toplumun daha adil ve eşitlikçi bir yapıya sahip olmasına katkı sağlar. 

Manevi duyguların ön plana çıktığı bu özel günlerde, insanlar birbirlerine karşı daha anlayışlı ve şefkatli olurlar. Affetme ve bağışlama duyguları güçlenir, geçmişteki husumetler unutulur ve yeni bir başlangıç için adımlar atılır. Ramazan Bayramı, toplumun ruhsal bir yenilenme ve birlik duygusuyla dolmasını sağlar. 

Ramazan Bayramı, sevgi, hoşgörü ve dayanışma duygularını güçlendirerek toplumun daha barışçıl ve uyumlu bir yapıya sahip olmasına katkı sağlar. Fitre ve zekat gibi yardım kuralları, bu bayramın yardımlaşma ve dayanışma ruhunu destekler ve toplumsal refahın artmasına yardımcı olur. 

Ramazan ayı boyunca her bir aile fertleri adına ihtiyaç sahiplerine fitre vermek, bu güzel geleneğin bir parçasıdır. Zekatın aşikar verilmesi, diğer yardım yapacaklara örnek olması faziletli bir davranıştır. Zamanın iyilik ve yardımlaşma zamanı olduğu düşüncesiyle, Ramazan Bayramı’nın manevi değerlerini daha da pekiştirmiş oluruz. 

Her evin bacasından tüten ocak kokusunda, bu özel günlerin getirdiği duyguları hissederiz. Ancak bu duygularda merhametin esas olması gerektiğini unutmamalıyız. Çünkü mübarek, bolluk, bereket ve verimlilik, ancak merhametin hüküm sürdüğü bir ortamda gerçekleşebilir. 

Yeter ki, Allah’ın varlığında kendimizi aklayalım ve O’na şükredelim. O’nun lütfu ve ihsanıyla dolu olduğumuzu bilmeliyiz. Bize verdiği her nimet için şükran duygularıyla dolup taşmalıyız. Çünkü şükretmek mutluluğun artışı olacaktır. 

Çocular bayram sevinci ile her zaman yarın arefe öbür gün ‘Bayram’ diyorlar ve bayramda alacakları harçlığı hesap ederler. Bu hesaplarda ailenin sevince katkısı büyük olur. 
Bir de bayramların manevi gücünde diğer bir yanı vardır ki! Evlat acısı ile yanan yüreklerdeki ateşin alevlenmesidir ve en acı veren duygu budur. Ani ölümler olsun, trafik kazaları olsun ve doğal afetlerde olsun Asrın felaketi Türkiye’de yaşanan deprem nedeniyle vefat eden Şampiyon Meleklerimizi ve depremde hayatını kaybeden tüm kişileri, ve vatan için canının feda eden şehitlerimizi Mübarek Ramazan Bayramında rahmetle yeniden anarken bayramın her eve sabır, huzur, bereket ve mutluluklar getirmesini temenni ederim. Yeter ki bayramı “Birlik ve beraberlikle kutlayalım!”

Herkes tehlikede

Herkes tehlikede

Trafik kazaları, her yaştan insan için büyük bir tehlike oluşturur, özellikle ailelerin küçük çocukları ve gençleri için endişe vericidir. Bu kazaların sonuçları aileler nezdinde derin ve kalıcı bir acı yaratır. Çocuklar ve gençler, trafik kazalarında bir ebeveyni, kardeşi veya başka bir yakını kaybetme riskiyle karşı karşıyadır. Trafik kazasındaki kayıplar, duygusal ve psikolojik olarak yıkıcı olduğu kadar uzun vadeli ve tedavisi mümkün olmayan etkilere yol açar. 

Bir trafik kazası sonucu bir aile üyesini kaybetmek, aile içinde derin bir travma yaratır. Özellikle çocuklar için, bu tür bir kayıp, duygusal olarak karmaşık bir sürece işaret eder. Kayıp hissi, keder, öfke ve belirsizlik duygularını tetikleyebilir. Çocuklar, kaybettikleri kişinin yokluğuyla başa çıkmakta zorlanabilir ve böyle hadiseler sonucunda gençlerin akademik performansları, sosyal ilişkileri ve genel refahları etkilenir. 

Aileler, kazanın ardından çocuklarıyla iletişimde zorluklar yaşayabilirler. Çocuklar, yaşadıkları duygusal karmaşa nedeniyle duygularını ifade etmekte zorlanabilirler. Ebeveynler, çocuklarının duygusal ihtiyaçlarını anlamak ve onlara destek olmak için mutlaka çaba göstermelidirler. Ancak aile bireyleri de kendi duygusal tepkileriyle mücadele halinde olabilirler ve bu da çocuklarla sağlıklı iletişimi zorlaştırabilir. 

Gençler için, trafik kazaları, ders alabilmek adına trafikte riskli davranışların sonuçlarını anlamaları için bir örnek teşkil etmelidir. Kazaların neden olduğu acı ve kayıplar, gençlerin trafik kurallarına uymaları ve dikkatli olmaları gerektiğini anlamalarına yardımcı olabilir. Yaşanmış olan trafik kazası trajedileri, gençleri trafik güvenliği konusunda bilinçlendirebilir ve onlara sorumluluklarını artırma fırsatı sunabilir. Ancak kaza olduktan ve ölümler yaşandıktan sonra alınan dersin de gideni geri getirmeyeceği gerçeği vardır. Trafikte olan ve araç çeşidinin ne olduğuna bakılmamaksızın bisiklet,motosiklet, atv, kamyon, araba kullanan her sürücünün trafik kurallarına mutlaka uymaları gerekliliği yadsınamaz olan bir gerçektir. Bu sürücülerin diğer sürücülerden de kendilerini koruyabilmeleri de önemlidir! 
Ailelerin, trafik kazaları konusunda çocukları ve gençleriyle açık ve dürüst bir iletişim sürdürmeleri ve kazaların neden olduğu duygusal travma ve kayıplarla başa çıkmak için aile içinde destek sistemleri oluşturulmalıdır. Profesyonel yardım almak da gerekebilir. Aile üyeleri, birlikte hareket ederek, kazanın etkileriyle başa çıkmak ve birbirlerine destek olmak için bir araya gelmelidirler. 

Ne zaman ambulans sirenleri aralıksız olarak ve ard arda duyuluyor, biz evdekilerin hani derler ya ‘ödümüz patlar’ gibi o ruh haline girdiğimiz gerçeği vardır. Esasında korkumuz, acaba yine trafik kazası mı oldu? ihtimalidir. Ülkemizde ard arda devamlı yaşanan ölümlü trafik kazaları korkumuz olmuştur. Bütün ailelerin hemen hemen bir ferdinin yollarda olduğu düşünüldüğünde korkunun vehameti ortaya çıkmaktadır. 

Trafik kazaları endişesiyle başa çıkmanın yolları arasında sürüş becerilerini geliştirmek, dikkat dağıtıcı unsurlardan kaçınmak, güvenilir araç kullanmak ve rahatlama tekniklerini uygulamak yer alır. Ayrıca, trafik kurallarına uymak, riskleri azaltmak ve endişeleri paylaşmak da önemlidir. Bu stratejiler, sürücülerin trafikte daha güvenli hissetmelerine ve kazaları azaltmalarına yardımcı olabilir. Yeniden ve yine hatırlattığımız bu hususlara ek güne sloganımız ‘Güvenli Sürüş, Herkes İçin Öncelik!’ olsun! 
Analar, babalar ağlamasın!

Merak canlı tutulmalı

Merak canlı tutulmalı

Emeklilik, bir kişinin uzun yıllar boyunca çalıştıktan sonra hak ettiği dinlenme ve keyif alma zamanıdır. Emeklilik dönemi, kişinin yaşamında yeni bir başlangıç olarak görülebilir ve bu süreçte sağlık, mutluluk ve huzurun ön planda olduğu bir yaşam tarzı benimsenmelidir. 
Emeklilik dönemindeki yaşamın temel özelliklerinden biri özgürlüktür. Artık işe gitme zorunluluğu olmayan emekliler, zamanlarını kendi isteklerine göre planlayabilirler. Bu, yeni hobiler edinmek, seyahat etmek, kitap okumak, doğada vakit geçirmek veya uzun süredir yapılmamış olan aktivitelere yeniden başlamak gibi fırsatlar kendileri için var olan alternatiflerdir. Emeklilik, kişinin hayatında kendine zaman ayırma ve kendi isteklerine odaklanma fırsatı sağlar. 
Bununla birlikte, emeklilik dönemi sadece kişisel keyif ve eğlenceyle sınırlı değildir; aynı zamanda sosyal etkileşim ve topluma katkı da önemlidir. Emeklilik, daha fazla zaman harcayabileceğiniz aile üyeleriyle ve arkadaşlarla bağlantı kurma fırsatı sunar. Bu dönemde gönüllü çalışmalar yapmak, toplum hizmetlerine katılmak veya mentorlük gibi faaliyetlerde bulunmak da emeklilerin yaşamına anlam katar. 
Sağlık ve refah da emeklilik döneminde öncelikli bir konudur. Emekliler, fiziksel ve zihinsel sağlıklarını korumak için düzenli egzersiz yapmalı, sağlıklı beslenmeye dikkat etmeli ve gerekirse düzenli sağlık kontrollerinden geçmelidirler. Ayrıca, stresi azaltmak için meditasyon, yoga veya sanat gibi rahatlama tekniklerini denemek de faydalı olabilir. Sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, emekliliğin keyfini uzun yıllar boyunca sürdürebilmek için önemlidir. 
Emeklilik dönemi aynı zamanda kişinin ruhsal ve duygusal olarak da kendini geliştirebileceği bir fırsat sunar. Bu dönemde kişisel hedefler belirlemek, yeni beceriler öğrenmek veya hayatın anlamını keşfetmek için zaman ayırmak önemlidir. Kitap okuma, sanatla uğraşma, müzik dinleme veya yazma gibi aktiviteler, kişinin ruhunu besler ve iç huzurunu artırır. Tabi ki her emekli olanın hayatı güllük gülistanlık değildir. Çalışılan süreçteki, her sıkıntı, kişileri etkileyip tam emekli oldum rahat edeceğim derken bir takım rahatsızlıkların su yüzüne çıktığı yaş olarak da bu yıllarda emekili kişileri maddi ve manevi zora sokan bir süreç olabilmektedir. 
Genele bakacak olursak emeklilik dönemi kişinin yaşamında önemli bir dönüm noktasıdır ve bu süreçte sağlık, mutluluk ve huzurun ön planda olması önemlidir. Özgürlük, sosyal etkileşim, sağlık ve refah, kişisel gelişim ve anlam arayışı gibi temel unsurlar, emeklilik dönemindeki yaşamın şekillendirilmesinde önemli rol oynar. Her emekli, bu dönemi kendi isteklerine ve değerlerine uygun bir şekilde değerlendirmeli ve yaşamından en yüksek düzeyde tatmin ve memnuniyeti elde etmelidir. 
Yaşlılar haftası nedeniyle de böylesine hassas bir konuya değinmek ihtiyacı duydum. Kendinize iyi bakmak her daim önceliğiniz olsun. Bu günlere emekli olmuş bir kişi olarak bırakacağım ve öğüt nitelikli sözlerim elbette vardır!!! 
“Yaşam, zamanla değil, deneyimle güzelleşir. Her anı kucakla, her anı öğren, her anı yaşa. Yaşlanmak, sadece zamanın işaretidir, ruhunun yaşını belirleyen deneyimlerindir. Genç kalmanın sırrı, merakını canlı tutmaktır. Hayata tutun, sevgiyle yaşa, sevgiyle dol! 
Yaş aldıkça, deneyimle dolup taş ve içindeki gençlik sonsuzluğa doğru yol alsın!

Yarınları Güvence Altına Almak

Yarınları Güvence Altına Almak

Siyasette kin tutmak, bireylerin ve toplumun sağlıklı işleyişini engelleyen ve olumsuz sonuçlara yol açan bir tutumdur. Kin, kişisel çıkarlar veya ideolojik farklılıklar nedeniyle karşı tarafa duyulan derin ve olumsuz duyguları ifade eder. Bu duygular genellikle uzun süreli çatışmalara yol açabilir. 
Kin, siyasette özellikle toplumun birlik ve beraberliğini zayıflatan bir etken olarak öne çıkar. Siyasetin temelinde, farklı görüşlerin tartışılması ve demokratik bir şekilde çözüme kavuşturulması yatar. Ancak kin, bu sürecin işleyişini bozar ve taraflar arasındaki diyaloğu engeller. Kin tutan kişiler, karşı tarafın görüşlerini anlamak veya kabul etmek yerine agresif bir tavır sergilerler. 
Siyasette kin tutmanın bir sonucu olarak, toplumda kutuplaşma ve ayrışma artar. İnsanlar, kin tuttukları grupların dışında kalanları rakip olarak görme eğilimine girerler. Bu durum, toplumsal barışı ve uyumu tehdit eder ve toplumda gerilim ve çatışma ortamı yaratır. 
Kin tutmak aynı zamanda kişisel gelişim ve mutluluk üzerinde de olumsuz etkilere sahiptir. Kin tutan kişiler genellikle negatif duygularla dolu ve stres altında yaşarlar. Bu durum, ruh sağlıklarını olumsuz yönde etkiler ve o kişilerin mutluluğunu engeller. 
Siyasette kin tutmanın yerine, hoşgörü, empati ve anlayış gibi olumlu değerlerin benimsenmesi önemlidir. Farklılıklara saygı duymak ve çatışmaları yapıcı bir şekilde çözmek, toplumun daha sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlar. Kişiler arasındaki iletişimi güçlendirir ve ortak çıkarlar doğrultusunda işbirliği yapmayı teşvik eder. Bu şekilde, siyasetin amacı olan toplumsal refah ve adaletin sağlanması daha etkili bir şekilde gerçekleştirilebilir. 
Siyasette iktidarda olsun muhalefette olsun karşılıklı eleştiride yapıcı ve çözüm odaklı bir yaklaşımı benimsemek önemlidir. Eleştirinin amacı, sorunları çözmek ve toplumun refahını artırmak olmalıdır. Aşırı eleştiri ise ilişkileri zedeler ve toplumda gerilim yaratır. 
KKTC Meclis toplantılarını ve kürsüden yapılan ve muhalefete ait her konuşmanın sonunda erken seçim yapılmalıdır önerileri halk nezdinde bıkkınlık yaratmıştır. 
Seçimler, halkın iradesini ifade ettiği önemli bir süreç olduğundan, sık sık erken seçim talepleri toplumda huzursuzluk ve memnuniyetsizlik yaratandır. 
Bu nedenle, ülkemizde süresi beş yıl olan bir seçim döneminde, erken seçim talebinin mantıklı olup olmadığına dikkatlice karar verilmelidir. Erken seçim yapılan geçmiş yılların seçim sonuçlarına bakılacak olursa meclis aritmetiğini değiştirecek bir seçmen hareketi olacağını düşünmek abesle iştigal olur. Kurumsallaşmış siyasi partilerin alacağı oy bellidir. 
Ekonomik istikrar için siyasi istikrar elzemdir. Adil ve demokratik bir yönetim, toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanmalıdır. Siyasi istikrar, toplumsal huzurun ve güvenliğin temelidir. 
Eğitim ve sağlık gibi sosyal alanlara yapılan yatırımlar da istikrarın korunması için kritiktir, istikrarın korunması için ekonomik, siyasi ve sosyal alanlarda adımlar atılmaktadır. Ancak bu adımların sadece devlet tarafından değil, toplumun tüm kesimleri tarafından desteklenmesi ve uygulanması gerekmektedir. Bu şekilde, istikrarlı bir gelecek inşa edilebilir ve toplumun refahı sağlanabilinecektir. 
Bu güne sloganımız! İstikrarla Yarınlarımızı Güvence Altına Alalım!

Görev yetki ve sorumluluk

Görev yetki ve sorumluluk

Görev, yetki ve sorumluluk kavramları iş dünyasında olduğu kadar kamu görevinde ve toplumda önemli bir role sahiptir. Her alanda başarılı olabilmesi için bu üç unsuru doğru bir şekilde ilgili kurumların tanımlaması ve yönetmesi gerekmektedir. 
Görevler, iş yerinin hedeflerine ulaşmasına yardımcı olacak şekilde belirlenir ve tanımlanır. 
Yetki, bir görevi yerine getirmek için sahip olunan güç veya otoritedir. Yetki, bir kişinin karar alma ve eylemde bulunma kapasitesini belirler. Ancak, yetki genellikle sorumluluklarla birlikte gelir ve bu nedenle dengeli bir şekilde kullanılmalıdır. 
Sorumluluk, bir görevin başarılı bir şekilde yerine getirilmesi için bir kişiye ait olan yükümlülüktür. Sorumluluk, bir kişinin belirli bir görev veya pozisyonda ne tür işler yapması gerektiğini ve bu işleri ne zaman ve nasıl yapması gerektiğini belirler. 
Görev, yetki ve sorumluluklar arasında sağlam bir denge kurulmalıdır. 
Bir kurum veya kuruluşun başarısı, görevlerin doğru bir şekilde tanımlanması, yetkilerin dengeli bir şekilde dağıtılması ve sorumlulukların açıkça belirlenmesine bağlıdır. 
İnsiyatif, bir kişinin belirli bir durumda kendiliğinden hareket etme veya karar alma yeteneği anlamına gelir. Görev, yetki ve sorumluluk kavramlarıyla ilişkilendirildiğinde, insiyatif kavramı, bir kişinin belirli bir görev veya sorumlulukla ilgili olarak aldığı kararları veya hareketleri ifade eder. 
Yetki sahibi belirli bir süreç veya prosedür olmaksızın, sorunu hızlı bir şekilde çözmek için insiyatif kullanabilir. 
Ancak, insiyatifin doğru şekilde kullanılması önemlidir. Ayrıca, insiyatif kullanımı, yetki ve sorumlulukların aşılması anlamına gelmemelidir. Çalışanlar, aldıkları kararların ve yaptıkları hareketlerin sonuçlarından sorumlu olmalıdır. 
Nihayetinde insiyatif, görev, yetki ve sorumluluk kavramlarıyla iç içe geçmiş bir şekilde çalışır ve bir iş yerinin başarısı için önemli bir faktördür. Doğru şekilde kullanıldığında, insiyatif, organizasyonun esnekliğini artırır, hızlı karar alma süreçlerini teşvik eder ve çalışanların katılımını ve motivasyonunu artırır. 
Yetki dışına çıkmak ise, kişinin sahip olduğu otorite veya karar alma gücünün sınırlarını aşması demektir. Bir çalışanın, yetkisi olmayan bir konuda karar almaya veya uygulamaya çalışması yetki dışına çıkmak olarak değerlendirilir. 
Sorumluluk dışına çıkmak ise, kişinin üstlenmediği veya kendisine ait olmayan bir iş veya görevi yapmaya çalışması anlamına gelir. 
Görev, yetki ve sorumluluklar belirlenmiş bir düzende işlerin düzenli ve etkili bir şekilde yürütülmesini sağlar. Bu nedenle, bu sınırların dışına çıkmak, organizasyon içinde karışıklığa ve belirsizliğe neden olabilir. Ayrıca, bu durum, işbirliği ve takım ruhunu da zayıflatabilir. Bu nedenle, her çalışanın belirlenmiş görevlerine, yetkilerine ve sorumluluklarına odaklanması önemlidir. 
Son günlerin hoş olmayan haberleri ile gündemin büyük bir çoğunluğunu teşkil eden ve yasama,yürütme ve yargıyı meşgul eden konularda bu görevleri ifa eden kişilerin hakkaniyetle görevlerini yapacaklarına olan inancımızla bu hafta içerisinde geride bıraktığımız 8 Mart Dünya Kadınlar gününü kutlar ve bu gün Müslüman aleminin Ramazan ayı başlangıcı olan ve ilk sahur ve iftarın yapılacağı günün değerinde güne sloganımız “Ramazan’ın bereketiyle dolu, kalplerimiz bir olsun!” 
“Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan”